Nilüfer’e bağlı eski bir köy olan Gümüştepe Mahallesi, aslında yüzlerce yıldır olduğu gibi bugün de daha çok “Misi” ismi ile anılmaktadır. Bursa’nın en eski yerleşimlerinden biri olan Misi, kent merkezine oldukça yakındır. Bursa-Orhaneli Yolu’nun 5. kilometresinde, etrafı ormanlarla kaplı dört tepenin çevrelediği, eğimli arazideki tarihî evleri ve Uludağ’ın eteklerinden kıvrılarak gelen Misi Deresi ile karşılar konuklarını. Dere boyunca uzanan çay bahçeleri şehirden bunalıp doğa ile iç içe olmak isteyenlerin uğrak yerlerindendir. Homeros, Herodot ve Strabon’a ait tarihî metinlerde bahsedilen Antik Anadolu’nun Mysia bölgesinin ismini hatırlatan Misi’nin isim kaynağı ile ilgili bir başka tez ise Mysos’un gürgen ağacı anlamına geldiğidir. Vaktiyle Uludağ’da gürgenin çok olmasından dolayı Uludağ’a da “Mysos” denildiği ve Uludağ’ın eteğinde bulunan Misi köyünün adının da buradan geldiği yerel halkın söylenceleri arasındadır. 2016’da Misi’de gerçekleştirilen arkeolojik yüzey araştırması sonucunda Karapınar mevkiinde İÖ geç 6. yüzyıla geri giden bir yerleşimin olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Salavat ve Kalander mevkilerinde Geç Antik Dönem’den başlayıp, Bizans Çağı’na kadar devam eden yerleşimin varlığına dair ipuçları elde edilmiştir. Demirci mevkisinde bir tümülüs, Salavat mevkisinde de bir nekropol olduğu araştırmalar sonucunda tespit edilmiştir. Mahallenin Orta Çağ tarihine işaret etmesi açısından Hisarlık olarak adlandırılan mevkide yer alan gözetleme kalesi, yakınındaki ayazma ile bahçelerde ve sokaklarda dekoratif elaman olarak kullanılan ve bir kiliseye ait olduğu düşünülen mimari kalıntılar kayıt altına alınmış ve 2018 yılında basılan Nilüfer İlçesi Arkeolojik Kültür Envanteri içerisinde Misi Mahallesi başlığı altında yer almıştır.
Antik coğrafacı Strabon’un Geographikakitabında adı geçen Odrysse günümüzde Misi’nin de ortasından da geçen Nilüfer Çayı olduğu bilinmektedir. Sonrasında Silvardos (Gümüş Nehir) olarak adlandırılan ırmağın adı zaman içinde Nilüfer olarak değişmiştir.
Yörenin gizlenmeye elverişli bir boğaz niteliğinde olması, keşişlerin burada yüzyıllarca güçlü bir misyonerlik örgütü kurmalarına yol açmış, bölgede çeşitli manastırlar kurulmuş, zaman içinde Misi önemli bir Hıristiyanlık merkezi olmuştur. Yaygın söylenceye göre Misi “Misipoli” isimli manastıra da ev sahipliği yapmıştır. Aynı söylenceye göre ilk Hıristiyanlık döneminde İncil tartışmalarının yapıldığı bir konsil Misi’de toplanmıştır. Bu manastırın kalıntıları arasında İncil’in bir nüshasının gömülü olduğuna inanılmaktadır.
1316 yılında ise, Osmanlıların askerî stratejisinin gereği olarak, asıl ele geçirilmek istenen Bursa’nın fethini kolaylaştırmak amacıyla yakın çevredeki diğer küçük yerleşmeler gibi Misi de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Böylece, Misi, Bursa’dan 10 yıl önce Osmanlı sınırları içine girmiştir. 1961 yılında ismi “Gümüştepe” olarak değiştirilen Misi, 1987 yılına kadar köy olarak kalmış, sonrasında köy statüsünden çıkarılarak Nilüfer ilçesinin bir mahallesi olmuştur.
Tarih boyunca güneyden kuzeye akan Nilüfer Çayı, Bursa Ovası’nı da ikiye bölmüş, bu nedenle batıdan gelen tüm kervanlar, Bursa’yı geçtikten sonra Misi doğrultusunda devam etmek isteyenler köprüleri geçerek doğu ve güneye doğru ilerlemiştir. Diğer bir ifade ile Misi bir anlamda Bursa’yı doğu ve güneye bağlayan kavşak noktası üzerinde yer almaktadır: Bursa merkezden (Prusia ad Olympum) Çekirge’ye, oradan Dobruca üzerinden devam edip vadi içinden Misi’ye gelen yol burada ikiye ayrılarak kollardan birisi Dağyenice’den Atlas Mahallesi’ne; diğeri ise Demirciköy, Tahtalı, Çalı, Yaylacık, Hasanağa, Kayapa’ya doğru devam etmektedir.
2000’li yıllara kadar tarımsal üretimde köklü bir bağcılık geleneğine sahip olan Misi’deki şarap üretiminin, Pagan inancı veya Hıristiyanlık ile bağlantısı olduğu sanılmaktadır. Üzümün bol olduğu yıllarda, Misi’de şarap üretiminden artan üzümler ise pekmez yapmak için kullanıldığı sözlü tarih çalışmalarında yerli halk tarafından dile getirilmiştir. Misi pekmezinin lezzetli olması ve günler süren gemi yolculuklarında bile bozulmaması sayesinde Mudanya’dan gemilerle yurt dışına pekmez ve şarap ihracatı yapılırmış, ancak bu ticaretin 1.Dünya Savaşı’nda durduğu belirtiliyor. Yine sözlü tarih görüşmelerinde yansıdığı kadarıyla köydeki şarapçılık faaliyeti 1930’lu yıllarda yeniden hız kazanmıştır. Bu üretimin, 1937 yılında kurulan 7 ortaklı bir kooperatif eliyle yürütüldüğünü ve şarapçılık faaliyetlerinin TEKEL’in desteği ve kontrolü altında gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. Misililere göre şarapların lezzetini veren, kıraç topraklarında yetişen sarı renkli üzümleri ve siyah, küçük taneli “misket üzümü”nün sahip olduğu aroma... “Misi Şarabı”na kalitesini veren tat oranı, Bursa ve Marmara’nın en lezzetli şarabı unvanı almasını sağlamış. Ancak üretim, zamanla masrafların karşılanamaması, ilgisizlik, ailelerin parçalanması, üretimin desteklenmemesi gibi nedenlerle 2000’li yıllarda bitme noktasına gelmiştir.
Geçmiş yıllarda Nilüfer’in pek çok köyünde olduğu gibi Misi’de de ipek kozası üretimi yaygındı. Evler, ipek kozası üretimi için yüksek tavanlı ve sundurmalı inşa edilmiştir. İpekböceği zamanı odalardan en az biri bu işe ayrılırdı. Evin yeni konuklarına karşı gösterilen bu özen ve köyün bu faaliyete uygun iklimi, Misi’nin kaliteli kozaları ile tanınmasını sağlamıştır. İpekböcekçiliği günümüzde de Misi’li kadınlar tarafından geleneksel el sanatlarında başköşede yerini almıştır.