Bursa’ya
Dair
Kuzeybatı Anadolu'da yapılan araştırmalar,
Asya'yı Avrupa'ya bağlayan güzergah üzerinde bulunan Bursa ve çevresindeki ilk
yaşam izlerini İÖ 100 bin yılına dek götürmektedir. Uludağ eteklerindeki
Şahinkaya Mağarası'nda bulunan taş aletler, stilistik özellikleriyle Orta
Paleolitik Çağa (İÖ 250 bin-50 bin) tarihlenmiştir. Arkeolojik incelemeler, bu
aletlerin, İÖ 100 bin yılında Orta Avrupa'da yaşayan insanların kullandıkları
taşlarla benzerlik gösterdiklerini ortaya koymuştur. Bursa ve ilçelerindeki 25
höyük düşünüldüğünde de bölge Paleolotik (Kaba Taş Devri), Neolitik (Cilalı Taş
Devri), Kalkolitik (Taşbakır Devri) ve eski Tunç Çağlarını içine alan bir
kronolojiye sahiptir. Ilıpınar Höyüğü'nde (Orhangazi) Neolitik Çağa, Akçalar
Aktopraklık Höyüğü'nde (Nilüfer) geç Neolitik Çağa, Menteşe Höyüğü'nde
(Yenişehir) Kalkolitik Çağa, İnegöl Höyüğü'nde ise erken Tunç Çağı'na ait
buluntulara rastlanmıştır.
Bursa ve çevresinde insanlık tarihi çok
eski olsa da yazılı tarih İÖ 187-185 yıllarına değin Bursa kentinden söz etmez.
Myrleia (Mudanya) ve Kios (Gemlik) vardır, Miletopolis (Mustafakemalpaşa) ve
Apollonia (Gölyazı) vardır. Nikea (İznik) ise bölgenin neredeyse en önemli
kentidir. Etrafı surlarla çevrili bir Bursa kentinden söz etmek için ise İÖ 7.
yüzyıldan itibaren Trakya'dan bölgeye gelmeye başlayan 'Bithyn'lerin
bağımsızlıklarını kazanması ve Bithynia Krallığı'nın kurulması gerekecektir.
Prusa, tarih sahnesine İÖ 187-186'da bir Bithynia kenti olarak çıkar ve
kurucusunun adını alır: Prusa ya da Prusias ad Olympium. Başka bir deyişle
Uludağ Bursası.
Kent Prusias ad Olympium diye anılmaktadır,
ancak Olympium'un (Uludağ) güneyi ile batısında Mysia vardır. Antik Mysia,
bugünkü Balıkesir'i, Kütahya'nın batısını, Manisa'nın kuzeyini, İzmir'in
kuzeybatısını, Çanakkale'nin doğusunu ve Bursa'nın güneyini kapsar. Başka
deyişle Bursa yöresinde sadece Bithynialılar değil, Mysiaslılar da
yaşamaktaydı. Bu nedenle Bursa her iki adla da anılmaktadır. Hatta Batı
dillerinde Uludağ'ın bugünkü karşılığı da Olympos Mysios'tur.
Bithynia egemenliği İÖ 74 yılına değin
sürerken, Prusa'nın da içinde bulunduğu topraklar tarihsel süreç içinde önce
Roma'nın bir eyaleti haline geldi, ardından da Bizans egemenliği başladı ve
1326 yılındaki fetihle birlikte Osmanlı, tarih sahnesine ilk kez devlet olarak
çıktı. Osmanlı Bursası, 14 ve 15. yüzyıllarla 16. yüzyılın ilk yarısında 'altın
çağı'nı yaşarken, kent daha sonraları siyasal değeri yüksek bir 'iç-el' kenti
konumuna düştü. Bursa, Türkiye için manevi değeri öyle önemli bir kentti ki 8 Temmuz
1920'de Yunan ordusunca işgal edildiğinde, Büyük Millet Meclisi kürsüsüne bir
kara örtü örtüldü. O örtü, ancak Büyük Taarruz'un ardından, 6 Eylül 1922'de
kaldırıldı. Birkaç gün sonra da tam 2 yıl 2 ay 2 gün süren Yunan işgali sona
erdi ve Bursa, 10-11 Eylül 1922 gece yarısına doğru Türk ordusu tarafından
kurtarıldı.
Her dönem ayrıcalıklı bir konuma sahip olan
Bursa'ya, Cumhuriyet'in modernleşme çabaları sırasında da özel önem atfedildi.
Kent, Cumhuriyet ile birlikte uygarlık yolunda yüksek eserler yarattı. İpekiş
ve Sunğipek gibi kuruluşların yanı sıra Atatürk'ün son Bursa gezisinde
açılışını yaptığı Merinos, 2 yıl 2 ay 2 günde tamamlanarak simgesel bir role
sahip oldu. Merinos'un üstlendiği öncü rol, Bursa'da sanayileşme sürecini iyice
hızlandırırken, Türkiye'nin ilk organize sanayi bölgesi (OSB) 1966 yılında
hizmet vermeye başladı. Bu süreçte ikinci önemli gelişme de Türkiye'nin ilk
otomobil fabrikalarının Bursa'da kurulması oldu. Tekstil ve otomotivin öncü
rolüyle Bursa büyük bir sanayi atılımı gerçekleştirirken, tarım ve tarıma
dayalı sanayi de varlığını geliştirerek sürdürdü.
Sanayileşmenin kaçınılmaz sonucu olarak göç
alan bir kent haline gelen Bursa, bugün nüfus büyüklüğü bakımından
Türkiye'nin dördüncü büyük kenti konumunda. Değişimin tüm olumsuz yanlarına karşın tarihsel kültürel kimliğini korumayı önemli ölçüde başaran kent, bir yandan da fiziksel gelişimini doğu-batı aksı ile kuzey yönünde sürdürüyor.